Prof. Dr. Adem Apak



Hz. Peygamber’in (sav) Mânevî Torunu

Üsâme b. Zeyd (ra), Hz. Peygamber’in (sav) azadlı kölesi Zeyd b. Hârise’nin (ra) oğludur. Annesi Ümmü Eymen (rah), Rasûlüllah’ın (sav) babası Abdullah’ın cariyesi, aynı zamanda Hz. Peygamber’in (sav) dadısıdır. Üsâme’nin (ra) babası Zeyd b. Hârise (ra) çocukluğunda Hz. Hatice’nin (rah) kölesiydi. Hz. Hatice (rah) Allah Rasûlü (sav) ile evlenince Zeyd’i kendisine hediye etmişti. Hz. Peygamber (sav) de onu azat etmiş, daha sonra da dadısı Ümmü Eymen (rah) ile evlendirmiştir. Üsâme işte bu evlilikten dünyaya gelmiştir. Bu hadise Rasûlüllah’ın (sav) risâletinin dördüncü yılına (M.614) tekabül eder.[1]

Allah Rasûlü (sav) Üsâme’yi (ra), babası Zeyd’i (ra) sevdiği gibi çok sevmiş, onunla ilgili olarak “Şüphesiz Üsâme b. Zeyd bana, insanların en sevimlisidir. Onun, sizin iyilerinizden olmasını umuyorum. Sizler de onun hakkında iyilik tavsiyesinde bulununuz” buyurmuştur. Ashâb arasında Üsâme (ra) Allah Rasûlü’nün (sav) sevgilisi (Habîbü’n-Nebî) olarak tanınmıştır.[2]

Çocukluk günlerini babası ile birlikte Hz. Peygamber’in (sav) yanında geçiren Üsâme (ra), gençliğinin ilk dönemlerinde Müslümanlarla cihad hareketine katılmak istemiştir. Nitekim Uhud günü onbeş yaşından küçük olmasına rağmen kendi yaşıtlarıyla birlikte savaşa iştirak etmeyi istemiş, fakat Rasûlüllah (sav) küçük yaşta olmaları sebebiyle ona ve arkadaşlarına bu konuda izin vermemiştir. Ancak Üsâme (ra) ve akranları Hendek savaşı esnasında Müslüman askerlerin arasında yerlerini almışlardır. Bundan sonraki cihad faaliyetlerinin tamamına ve tertip edilen seriyyelere aktif bir şekilde katılan Üsâme (ra) bazı seriyyelerde de komutan olarak görev yapmıştır. Huneyn Gazvesi’nin başlangıç kısmında Müslümanların maruz kaldıkları bozulma esnasında Rasûlüllah’ın (sav) yanından ayrılmayan az sayıdaki sahâbîden biri de Üsâme’dir.

Üsâme b. Zeyd (ra), Hz. Peygamber (sav) tarafından görevlendirildiği bir seriyyede düşman safında Müslümanlara karşı savaşan bir kişiyi öldürmek üzere iken muhatabı yüksek sesle kelime-i şehadet getirerek Müslüman olduğunu ilan etti. Ancak Üsâme (ra) yine de bu adamı öldürdü. Medine’ye dönüldükten sonra durum Hz. Peygamber’e (sav) iletildiğinde, Üsâme’yi (ra) çağırdı kendisine niçin böyle davrandığını sordu. Üsâme (ra) ise “Ey Allah’ın Rasûlü. O, gerçekten iman etmemişti, ölümden kurtulmak için böyle söylemişti dediğinde Allah Rasûlü ona “Kalbini yarıp baktın mı? cevabını vermiş ve yapılan davranışı onaylamadığını bildirmiştir. Bu hadiseden dolayı çok pişmanlık duyan Üsâme (ra) bundan sonra kelime-i şehadet getiren hiç kimseyi öldürmeyeceğine dair söz vermiştir.[3]

Benî Mustalik Gazvesi’nden sonra gündeme gelen İfk hadisesinde Rasûlüllah (sav) Ashâbından bazılarına danışarak onların Hz. Âişe (rah) hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istediğinde, Üsâme b. Zeyd’e (ra) de görüşünü sormuştur. O da Hz. Âişe’den (ra) övgüyle bahsederek, onun böylesi çirkin bir iftiradan münezzeh olduğunu söylemiştir.[4]

Hz. Peygamber (sav) vefatına yakın bir zamanda Şam topraklarına gönderilmek üzere büyük bir ordu hazırlanmıştı. Ebû Bekir (ra), Ömer (ra), Ebû Ubeyde (ra), Sa’d b. Ebî Vakkâs (ra) ve Saîd b. Zeyd (ra) gibi Ashâb önderlerinin de hazır bulunduğu ordunun komutanlığına Üsâme b. Zeyd tayin edildi. Bu esnada Üsâme (ra) 18 veya 20 yaşındaydı. Müslümanlardan bir kısmı “Peygamber, ilk Muhâcirlere bir çocuğu komutan tayin etti!” sözleriyle onun hakkında konuşmaya, komutanlığa yeterli olmadığı konusunda tenkitler dile getirmeye başladılar. O kadar ki, bu sözlerin tesiri altında kalan annesi Ümmü Eymen, Allah Rasûlü’ne (sav) gelerek Üsâme’nin biraz daha tecrübe kazandıktan sonra bu tür görevleri üstlenmesinin daha iyi olacağını bildirmiştir. Ancak Hz. Peygamber (sav) askerleri toplayarak onlara şu şekilde hitap etti: “Üsâme hakkındaki sözleriniz bana ulaştı. Siz onun komutanlığını tenkit ediyorsunuz. Gerçekte siz daha önce Mûte savaşında babası Zeyd’in komutan olarak tercih edilmesinden de rahatsız olmuştunuz. Şunu biliniz ki, Üsâme komutanlığa layık bir kişidir. Aynen babasının daha önce komutanlığa layık olduğu gibi”.[5]

Allah Rasûlü’nün (sav) kesin talimatı üzere Üsâme (ra), sefere çıkmak üzere ordusunu hazırlamaya başladı. Ancak askerler hareket etmek üzere iken Hz. Peygamber’in (sav) vefat ettiği haberi geldi. Bunun üzerine Üsâme (ra) ordusuyla birlikte Medine’ye geri döndü. Rasûlüllah’ın (sav) techiz ve tekfininde Hz. Ali’ye (ra) yardımcı oldu. Hz. Peygamber’in (sav) cesedini kabrine indirenler arasında yer aldı.[6]

Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra Müslümanlar tarafından halîfe seçilen Hz. Ebû Bekir (ra), hazır bekleyen Üsâme ordusunu hemen harekete geçirmeye karar verdi. Ashâbtan bazıları Hz. Ömer (ra) aracılığı ile Üsâme’nin (ra) henüz genç olması sebebiyle onun yerine daha tecrübeli birinin komutan tayin edilmesinin uygun olacağını bildirdiler. Ancak Hz. Ebû Bekir (ra), onu Rasûlüllah’ın (sav) tayin ettiğini, kendisinin bu konuda herhangi bir değişiklik yapamayacağını açıkladı. Halîfe, Üsâme’nin (ra) komutanlığı konusundaki kararlılığını göstermek ve askerin tereddütlerini gidermek amacıyla bizzat orduyu uğurlamaya karar verdi. Üsâme (ra) ve diğer komutanlar atlarına binmiş durumda iken, halîfe onların yanına yaya olarak geldi. Üsâme’nin (ra) atından inmesine izin vermediği gibi, kendisine getirilen ata binmeyi reddetti. Halîfeyi ordu komutanının yanında yaya olarak gören Müslümanlar, onun komutan tayinindeki kararlılığını açık bir şekilde görmüş oldular. Hz. Ebû Bekir (ra) bu tavrıyla da yetinmeyerek, Medine’de kendisine yardımcı olarak kalması için Hz. Ömer (ra) için başkomutan Üsâme’den (ra) izin istedi. Halîfenin, emrinde bulunan bir komutanından müsaade alması alışılagelen bir uygulama değildi. Ancak Hz. Ebû Bekir’in (ra) bu davranışındaki asıl amaç, başlarındaki komutan hakkında tereddüt içinde olan askerlere bir mesaj vermekti.[7]

Şam bölgesine sefer için yapılan hazırlıkların tamamlanmasının ardından Üsâme Ordusu harekete geçti. Yaklaşık iki buçuk ay süren seferde Üsâme b. Zeyd (ra), Suriye bölgesinde Kudâa kabilesinin oturduğu bölgelerden bu­günkü Akabe körfezinin doğu kesimlerine kadar ilerleyerek bölgede irtidat eden kabileleri cezalandır­dı. Eyle mevkiine kadar ilerleyip burada bulunan âsî kabileleri itaat altına aldıktan sonra muzaffer bir şekilde Medine’ye döndü.[8]

Üsâme b. Zeyd (ra), Hz. Ebû Bekir (ra) zamanında gerçekleştirilen ridde savaşlarına da komutan olarak iştirak etti. Nitekim Hâlid b. Velîd’in (ra) emri altında savaşan orduya katılarak isyancı Müseylimetü’l-Kezzâb’ın ortadan kaldırıldığı askerî operasyonda yer aldı.[9]

İslâm tarihinde ilk divan teşkilatını kuran Hz. Ömer (ra), Rasûlüllah’a (sav) yakınlık derecelerine ve İslâm’daki öncelikleri kriterine göre Müslümanlara maaş bağladı. Bu arada Hz. Peygamber’in (sav) ailesinden kabul ettiği Üsâme b. Zeyd’e (ra) kendi oğlu Abdullah b. Ömer’den (ra) daha fazla maaş takdir etti. Bunun üzerine Abdullah (ra) babasına “Neden Üsâme’ye bana verdiğinden daha fazla verdin? Halbuki onun katılmadığı savaşlara ben katıldım” dediğinde halîfeden şu cevabı aldı: “Allah Rasûlü Üsâme’yi senden daha çok severdi. Üsâme’nin babasını da senin babandan daha fazla seviyordu”.[10]

Üsâme b. Zeyd (ra), Hz. Osman’ın (ra) halîfeliğinin son yıllarında gerçekleşen ve onun öldürülmesiyle sonuçlanan hadiselerden özellikle uzak kalmaya çalıştı. O, Hz. Osman’dan (ra) sonra halîfe seçilen Hz. Ali’ye (ra) biat etmemiş, onun döneminde meydana gelen iç savaşlardan da uzak durmuştur. Niçin böyle davrandığı ve halîfenin yanında yer almadığı kendisine sorulduğunda ise şu cevabı vermiştir: “Şu anda Müslümanlar arasında savaşlar gerçekleşmektedir. Halbuki ben “Lâ ilâhe illallah” diyen bir kimseyi öldürmeyeceğime dair yemin ettim”. Bu gerekçesi sebebiyle Üsâme (ra), Hz. Ali (ra) ile Şam valisi Muâviye (ra) arasında gerçekleşen iktidar mücadelesi esnasında inziva hayatını tercih etmiş, siyaset sahnesinden tamamen çekilmiştir. Kaynaklarda onun bu olaylar esnasında Şam civarında bir beldede yaşadığı zikredilir. Üsâme (ra) iç problemler durulduktan sonra bir süre daha Şam’da kalmış. Daha sonra da Medine’ye dönmüştür. Kesin olmamakla birlikte onun Hicrî 54-59 yılları arasında Medine’de vefat ettiği rivayet edilir.[11] Kendisinden Ebû Hüreyre, İbn Abbâs, Urve b. Zübeyr gibi büyük hadis ravileri rivayette bulunmuşlardır.

Aşağıdaki hadis-i şerifler ondan rivayet edilmiştir:

“Her kime bir iyilik yapılır, o da yapan kimseye ‘Allah seni hayırla mükâfatlandırsın’ derse, onun için en güzel duayı yapmış olur”.

“Kıyamet günü bazı kimseler getirilip Cehenneme atılır. Orada bağırsakları çıkarılan adam, eşeğin değirmenin çevresinde döndüğü gibi bağırsağın etrafında döndürülür. Cehennemlikler onun etrafında toplanıp ‘Ey filan, sana ne oldu böyle. Sen dünyada iken iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmaz mıydın? derler, o da ‘evet, öyle’ der. ‘Ben iyilikleri tavsiye ederdim, fakat kendim yapmazdım. Kötülüklerden sakındırırdım, fakat kendim uymazdım’ diye cevap verir”.

[1]     İbn Sa’d, III, 45.

[2]     İbn Sa’d, II, 47, IV, 61-62; İbn Abdilberr, I, 75.

[3]     İbn Sa’d, IV, 69.

[4]     İbn Hişâm, III, 313.

[5]     Buhârî, Meğâzî, 87; Müslim, Fedâil, 63.

[6]     İbn Abdilberr, I, 76-77.

[7]     Taberî, III, 226-227.

[8]     Taberî, III, 225-227; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 227.

[9]     Taberî, III, 281-294.

[10]    Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Harac, I, 322; İbn Abdilberr, I, 76.

[11]    İbn Abdilberr, I, 77.

  • PAYLAŞ