Sekizinci Asırda Gerçekleşen Dinler Arası İlk Diyalog




Ömer KAPTAN

Ömer KAPTAN

Sekizinci Asırda Gerçekleşen Dinler Arası İlk Diyalog

M.s. 8. Asırda Abbasi halifesi Mehdi ile Nestûrî[1] Patrik’i 1. Timeteos arasında samimane geçen ve ilk dinler ve din mensupları arası diyalog denilebilecek bir konuşma, adı geçen patrik tarafından hibru yazısı ile kaleme alınmış, daha sonraları Arapça’ya çevrilmiştir.

Patrik Timotavus, bir arkadaşına yazdığı mektupta, Abbasi halifesi Mehdi ile aralarında geçen muhavereyi haber verir. Patrik mektubuna,

“Geçenlerde başarılı Melikimizin huzuruna çıktık, tabiat-ı ilahiyeden ve onun ezeliyyetinden bahsederken, kendisinden hiçbir zaman işitmediğimiz bir soru yöneltti. Soru şöyle idi:”                             diyerek başlar ve uzunca aralarında geçen konuşmaları anlatır. İşte elimizdeki kitap bu Risalenin tercümesi ve yorum/kritiğini barındıran bir eserdir. Tercüme ve şerhi hazırlayan yazarımız, kitabı keşfediş hikâyesini şöyle anlatıyor:
“…(Bu risalenin) 1995 yılında bir nüshası Kanada Toronto Üniversitesi kütüphanesine kazandırılmıştır. Kanada da koordinatör din görevlisi olarak bulunduğum yıllarda çok sık gittiğim bu kütüphanede bu esere rastladım. Eseri sonuna kadar okudum. Okurken bir yandan da Türkçeye çevirmeye çalışıyordum. Amacım bu kitabı bastırmak değildi. Ancak Müslüman-Hristiyan şahıslar arası diyaloğun önem kazandığı son günlerde on iki asır önce büyük bir hoşgörü içinde cereyan eden din mensubuyla diyaloğun günümüz insanının enzarına sunarak böyle bir diyaloğa katkıda bulunmak istedim.”

Önsöz bölümünde Dinler arası diyalog tartışmalarına değinen yazar, kendi kanaatini şöyle dile getiriyor: “Bu tür diyaloglar Her zaman İslam’ın lehinedir ve kazanımları daha fazla olur. Aklın yolu bir olduğu için hak ve hakikatle bu yolda yüründüğünde hangi dine mensub olursa olsun, hak, hakikatbinin gözüne çarpar ve kabul görür. Zira hakikatbin olan insan asla aldanmaz. S.12

Dinler arası diyalogla ilgili olumsuz kanaat belirtenlerin de olduğunu belirten yazar kendi kanaatini şu vurguyla bitiriyor:

“Belki de doğru olan, çatışma neyin üzerinde oluyorsa diyalogun da orada olması gerekmektedir şeklinde olmalıdır”.

Yine önsöz bölümünde diyaloğun İslam tarihindeki örneklerine değinen yazar Fatih’in İstanbulu fethettikten sonra Ortodoks patrike yaptığı imtiyazlardan örnekler veriyor.

Risalenin en dikkat çeken tarafı karşılıklı iki tarafın birbirlerine oldukça saygılı bir üslupla yaklaşmalarıdır. Abbasi halifesi Mehdi:

“senin gibi bilgili, derin tecrübe sahibi birisine…” diyerek sorusunu sormaya başlıyor. Ama asıl dikkat çekici olan Patrik’in halifeye hitap tarzıdır. Bir devlet başkanı da olması münasebetiyle oldukça saygılı ve sevgi dolu hitap edişleridir. Genellikle “Benim Allah’ı seven ve Allah tarafından sevilen Melikim” diye hitap etmiş ve bazen de konuşmalarda övgü dolu hitaplarda bulunmuştur:

“Benim zihni zengin, fikri zengin hikmeti bilgisi bol melikim…” s53

“Ey ulu melik şüphesiz Allah Teala tav, arş ve hükümranlık asasının tek sahibidir. Bütün bunlarla beraber size de çok zeka ve fert ve toplumun işlerini idare etmen için uygun ve çok geniş bir kalp vermiştir. Devletiniz de zaten buna müstahaktır. Sizin aziz şahsiyetinize yakışan söz ettiğiniz bütün bu işleri araştırıp soruşturmanızdır… s.57

Muhavere bittiğinde patrik, melikin yanından şu dualarla ayrılır: “Allahtan devletini güçlendirmesini ve bu alemde devletini daimi olarak muhafaza etmesini ve tahtının müddetini adalet ve iyilikle sonsuza kadar sabit kılmasını dileyerek melik ve devleti için dua ettik…” s.62

Mukaddime bölümüyle birlikte Risalemiz başlıyor. Risale boyunca Abbasi halifesi Mehdi eleştirel bir tarzda sorusular soruyor Nesturi patriği Timeteos’ta cevap veriyor.

Sorulardan birkaç örneği şöyle aktarabiliriz:
Melik Mehdi soruyor: “İsa sünnet olmuş mudur yoksa olmamış mıdır”

“Evet” diye cevap verdik.

  • “o zaman sen niye sünnet olmuyorsun? İsa mürşidin örneğin değil mi?”

Şöyle cevap verdik: “hz İsa vaftizin yeterli bulunmasıyla sünnet olmayı iptal etmiştir.

Hz. İsa Yahudileri kurtuluşa eriştirmek için tevratı bütününün ezberlemiştir. Ben patrik timetavus olarak tevratı ezberlemeyi gerekli görmüyorum ancak incilin ezberlenmesini zaruri görüyorum. İsa sünnet olmuş ise de ben sünnet olmam belki yalnız su ile vaftiz olur ve buna da böyle inanırım. hz isa vaftiz olmuştur. İşte bu zaruret benim sadece vaftiz olmamı gerekli kılmaktadır. Bunun için gölge ve işaret kabilinden olan şeyleri bırakıyor, asıl ve hakikat olana uyuyorum. (sünnet şekil, vaftiz asıldır.)

Tevrat’ta semboller İncil de asıllar vardırl. İncil tevratı şerh ederek nesh etmiştir:

“incille tevratı, kurban edilmesiyle kurban kesmeyi, rahiplik ve kilise müessesesiyle tevrata ait hahamlık ve havra ruhunu iptal ettiği gibi, beşeri bir yardıma ihtiyaç duyulmadan, bilakis ruhulkudüs ün kuvvetiyle meydana gelen vaftizle iptal etmiştir. Bu olay semaın hükümranlığından ve kıyametin alametlerinden bir sırdır. Yani kainatın sahibinin bir sırrıdır.

İsa’nın kendisine indirilen incille Hz. Musa’nın Tevrat’ını geçersiz sayması iptal etmesi ne Tevrat’a zıd ve ne de Tevrat’a bir düşmanlıktır” s.30

 

  • İsa semaya yükselinceye kadar Kudüs’te beyti makdis’e secde ederdi, o halde siz niçin doğu yönüne secde ediyorsunuz?

Ona şöyle cevap verdik: ey melik hakiki seçde semanın mülkiyet ve hükümranlığı içinde, insanlıktan Allaha yapılan secdedir. Yeryüzüne ait olan Firdevs (dünyadaki her tür güzel manzara, ormanlar, bağlar, bahçeler) semavi cennetten bir rumuzdur. (bir nümuneye işarettir.) durum gösteriyor ki Firdevs doğuda bulunmaktadır. O zaman biz doğru olarak söylediğimiz gibi, cennetten bir remz olan yerdeki firdevsin bulunduğu doğu yönüne secde ediyor ve namaz kılıyoruz. 31

Risalenin dikkat çeken taraflarından biri, patrikin Hz. Muhammed’in peygamber olmadığını delilllendirmeye çalışırken Melik’e sürekli olarak Hz. Muhammedin bir getirdiği Kuran’ın yanında bir mucizeye sahip olmadığını vurgulaması, Melik’in de buna itiraz etmemesidir:

“Eğer Kuran Allah katından indirilmiş ise, onun hakkında hüküm vermek gücüne sahip değiliz, fakat ben diyorum ki, Tevratta, Ebniya’da, İncil’de ve havarilerde yazılı olan Allahın kelamının bütünü mucizelerle ve delillerle sabit olmuştur. Devlet-i şahanelerinizce de bilinmektedir. Yine diyorum ki bu kitap (Kuran) hiç bir zaman bir tek delille bile sabit olmamıştır. 39

Nasıl ki Allah çok sayıda mucize ve delillerle sabit kıldı Ahd-i Atik i yürürlükten kaldırmak, onun bedeline incili göndermek, tevratın yerine koymak istediği zaman, başka deliller ve isa ve havarilerin eli üzere ilginc ve mükemmel şeyler yapmıştır. Böylece inci i sabit kılmış ve ahdi atiki  da iptal edip yürürlükten kaldırmıştır. (İncil’den sonra şayet Allah Kuranı göndermiş olsaydı,) Kuran hakkındı da başkaca mucize ve delillerin ortaya çıkması gerekirdir. 40

Eğer Muhammed Musa gibi bir peygamber ise bu hali, tıpkı Hz. Musa gibi çok sayıda ayet ve mucize göstermesini iktiza eder, fakat Muhammed elbette mucize göstermemiştir. Getirmemiştir. O takdirde Muhammed Musa’nın benzeri olarak haber verdiği peygamber değildir. 57

Yine Hz. Muhammedin faraklit olmadığını isbat sadedinde şunları söyler:
sonra, muhakkak faraklit hayatı boyunca havarilerin önünde çok sayıda mucize gösterip deliller getirmiştir. Muhammed ise ashabının ve tabilerinin önünde böyle bir şey göstermemiş ve delil de getirmemiştir. Öyleyse o faraklit değildir. 37

Risalede bir başka ilginç ayrıntı da Patrik’in, İncil’in tahrif olmadığını savunurken yaptığı şu itiraftır:
“Eğer biz kitapları tağyir ve tahrif etseydik, ancak biz, İncil’de bulunan korku, darb, acılar, çarmıha germe, ölüm ve bunlara benzer dinimize zıd, bayağı ve değersizlik bakımından şüpheli şeylerin tahrif ve tağyiri konusunda içtihat ederdik. Fikir birliğine varırdık.

Fakat hayır! Bu şeyleri değiştirmemekle kalmayıp, bilakis dinimizde yüce ve büyük değerlere saygılı ve onlarla iftihar ettiğimiz gibi bayağı gibi gördüğümüz şeylere de aynı ihtiramı gösteririz. Çünkü biz, nasıl ki, Hz. İsa as. In başlangıcı ve sonu olmayan, tabiatıyla babaya eşit bir ilah olduğuna inanıyorsak, aynı zamanda onun, beşeri tabiatıyla bize eşit hakiki bir ansan olduğuna inanıyoruz. S.61

Ey melik böylece Allahın kitabından bir tek satır bile tağyir ve tahrif etmedik. Şayet kitaplarımızda Muhammed ismi yazılı olsaydı onu, Yahudilerin hz. Mesihin peygamber olarak gelmesini beklediklerinden daha çok beklerdik. S.61

Niçin haça (salib) secde ediyorsunuz?

Ey Melik, gerçeğinde Haç sizin söylediğniz gibi bizzat ölümün illetidir. Fakat ölüm kıyametin illetidir. Kıyamet ise hayatın illeti ve ölümü yok etmektedir. İşte bundan dolayıdır ki biz , haç vasıtasıyla secdemizi yüce Allaha takdim ediyoruz ki, Allah bu sebeble bize hayatın kaynağını açmakta ve ölümü de yok etmektedir.

(Haç’ı vesile kılıp arkasındaki güce ibadet ediyoruz)

Faraklit nedir?

Patrik Timeteos şöyle diyor: “Ben ne İncil de ne de tevratta hz Muhammedin isminden ve amellerinden bahseden tek bir ayet bile görmedim.

O zaman iyi huylu melikimiz bana bundan fazla konuşmamamı işaret etti, sonra bana

O halde Faraklit kimdir diye sordu. Ben de ona “Doğrusu Faraklit Allahın ruhudur.” Cevabını verdim.

Allahın ruhu bizzat Allahtır. O, ilahi bir tabiata sahiptir. Onun istila etme kaplama özelliği vardır. Hz. isa da bize bunu Allahtan aldığı şekliyle öğretmiştir.

Daha sonra Yuhanna da geçen şu ayeti okuyor:
“Allah size farakliti gönderecek, ne yazık ki alem onu kabul etme imkanı bulamayacak, O, sizinle ve sizin aranızda bulunacak. O, her şeyi bilecek, her şeyi teşhir edecek, hatta Allahı en iyi o kavrayacak, O size, benim size söylediğim bütün hak ve hakiketleri hatırlatacak, o beni yüceltecek, çünkü benimle olanı alacak ve daha fazlasıyla size haber verecek. (yuhanna, 14/27-26)

Faraklit tabii olarak baba ve oğul bileşkesine müsavidir (eşittir. ) Bundan dolayıdır ki o, bütün semavi kuvvetlerin yaratıcısı olarak bilinmektedir. Hz. Davud un mezmur s.10 da dediğine göre, faraklit Allahın ruhundadır. Ve onun ruhundan da bütün semavi ve arazi göğe ve yere ait kuvvetler yaratılmıştır. Şu halde Muhammed yaratıcı değildir. Öyleyse o faraklit de değildir.

 

Kitabın eleştirisi bağlamında dikkatimizi çeken hususlara gelince:

  1. Nesturi patriğinin ismi Timeteos (s.11) olarak mı yazılıyor yoksa Timotavus (s.15) olarak mı?
  2. Neturi patriği derken kısaca da olsa Nesturiler hakkında ya da diğer kişiler, kavramlar hakkında bilgi verilebilirdi.
  3. Akademik objektiflikten yoksun, sanki bir cami imamının bir papaza vereceği cevapları anımsatan yüzeysellikte değerlendirmeler var :

En iyi değerlendirmelerden biri Hıristiyanların verdikleri örnekler üzerine olan değerlendirmelerdir. Yazarın üslubunun da anlaşılması açısından sanırım bu örnek yeterli olur. Örneğini vereceğimiz şu değerlendirmenin bizce kitap boyunca yazarın yaptığı en iyi değerlendirmelerden biri olduğu da unutulmamalıdır. Bu örnekten sonra sanırız diğerleri tahmin edilebilir:
“misaller merdiven oluşturmak içindir. Bu merdiveni pay pay tırmanarak gerçeğe ulaşmak hedeflenir. Yoksa misaller bizzat içinde boğulmak için değildir. Hristiyanların her misali insanı boğmaktadır. Asırlardır çırpınıp, bazı şeyleri ispat etme yolunda yorulmanıza ne gerek var. Bırakınız hz. İsayı oğuldur, ilahtır diye büyütmeyi! Onu Allaha ibadet eden abid bir kul ve Allahın elçisi olarak görmek onu yücelteceğiniz en yüksek makamdır. “

Kitapta ilgisi olanlar için Melik ile Patrik arasında geçen diğer konuşma mevzuları da şöyledir:

Allaha bir kadın aldı ve oğlu oldu isnadı yakışır mı? 15

Öncelikle patrik idrakinin tam manasıyla mümkün olmadığını belirterek başlıyor. S. 16

Hz. İsanın Hem insan, hem ilah oluşunun izahı s. 17 + 19

Hz. Meryem doğumu yaptıysa hala nasıl bakire?17

“Bu bir mucizedir.” Deliller s.18

Ruhun doğurma uzvu s.21

Üç uknum nedir s.22, izahları 23

Allah bileşik bir varlık mı? S.26 izahı s. 27

Allah cesetleniyor mu? İnkarnasyon s. 28

Tahrif tartışması 33-61

İsa son nebi midir? S. 43-44

Hristiyan Patrik’in Yahudilerle ilgili görüşleri s. 52-62

 

[1] Nesturîlik, Hıristiyanlar tara­fından hem Tanrı, hem de insan olarak kutlanan İsa peygamberin nitelikleriyle il­gili tartışmalardan doğdu. Nestorius ve bağ­lı olduğu Antakya Okulu, insan özüyle il­gili nitelik ve özelliklerin, cisimleşen ke­lâm (İsa) için kullanılamayacağını ileri sürdü. Nestorius’un bu düşünceleri, başta Aziz Kyrillos olmak üzere, birçok koyu hıristiyanı kızdırdı. Bu yüzden Efes konsi­li, düşüncelerini yasakladığı Nestorius’u cezalandırdı, Libya çölüne sürdü. Nes­torius, orada öldükten sonra görüşleri Su­riye, Musul, İran ve Güney Hindistan do­laylarında yayıldı. Nestorius’un bu konuyla ilgili görüşleri, genellikle, üç noktada özet­lenir: 1. İsa’nın biri cisimleşen kelâm, biri de insan olmak üzere iki ayrı kişiliği var­dır; 2, bu iki ayrı nitelik özle birleşmez, görünüştedir; ancak manevî bir birleşme­dir; 3. Meryem ise Tanrı’nın değil İsa’nın annesidir (Khristotokos). Bizans imparator­luğu içinde pek tutunamayan bu görüşler, zamanla Doğu ülkelerine kaydı.Türkiyede En yoğun bulundukları yerleşim birimi Hakkâri Sancağı olup sancak merkezi olan Çölemerik ve civarında toplanmışlardı.)

 

  • PAYLAŞ